C anim pek bi sikiliyor okuyucu bugunlerde... Hava depresif, is yogun, iliskiler yorucu, yemekler tatsiz, aktiviteler ilgi cekici degil, kafa karisik, gozler bazen bugulu bazen uzaklara takili, uykular kisa, dusunceler tutarsiz, aynalar kuskun, yapilacaklar listesi upuzun, yapabileceklerimin listesi kisa, renkler solgun, sozel cumleler kisa... Depresyon, can sikintisi, tukenmislik sendromu yada adi her neyse o yada onlardan bir kaci... Gecenlerde karsima cikan bir makaleye gore 5 cesit can sikintisi varmis. Bir bakayim benimkisi hangisi derken Elif Safak'in Siyah Sut'undeki Sinik Dantel Hanim gibi icimden bir ses 'Bil Bakalim bunu da, ne olacak bileceksin de?' dedi. 'Amaan bos ver.' deyiverecekken , icimden bir ses 'Bilmekten zarar gelmez, bilmesini bilene.' diyerek ikna etti beni okumaya. Aslinda bende oturup Elif Safak gibi bir siniflandirma yapmaliyim sanirim icimdeki coklu sesler korosuna.Hırs Nefs Hanım, Pratik Akıl Hanım, Can Derviş Hanım, Sa...
Güneşli bir günde sabah erkenden yollara düşmek, ağaçların, çalıların arasında yürümek, yürümek; sonra yorulunca bir Ardıç ağacının gölgesine sığınıp şöyle doya doya su içmek, yorulan ayaklarımı dinlendirmek ve selam verip geçen rüzgara selam vermek, sanki dokunsam elimin değeceği kadar yakın duran dağları uzun uzun izlemek.... Her sabah ki gibi yataktan kendimi zorla kaldırmaya çalışırken canım birden öyle bir çekti ki anlattigim resmin içinde bir karakter olmayı ....Anlatmak güç.... Çok öyle ağaç türlerinden anladigim soylenemez ama Ardıç ağacının benim için yeri ayrıdır. Köyde babaannemin evinin arkasında kocaman bir Ardıç ağacı vardı. Çevresi iki yetişkin insan elele tutuşsalar zar zor ellerini kavuşturacakları kadar büyük olan bu ağacın gövdesine destek verilerek yapılan çardağın altında geçerdi hane halkının öğleden sonraları. Ağacın gövdesine çivilenmiş bir kaç kereste parçası mutfak dolabı ve tezgahı niyetine uzun süre kullanıldılar. ...
Seneler sonra böyle bir postla öylesine başladığım blog yolculuğuna döneceğimi nerden bilebilirdim. Yaşadım mı? Geçen 85 günü yaşamak denirse yaşadım. Böylesine bir ölümü haketmemiştiniz. Ölen yüzbinden fazla hiç bir insan haketmemişti. Ya ben o evde evlendim, ilk çocuğumu hastaneden ev bilip ilk o eve getirdim. Nasıl nasıl nasıl bu kadar kolayca yıkıldı? Ev diye senelerce bilmeden mezarda yaşamışız. Ah bilsem anneciğim babacığım sizi orda hiç bırakır mıydım? Buraya geldiğinizde kapıda önünüze yatıp kalın nolur diye yalvarmaz mıydım? Kim bunca kaybın sorumlusu? Kim??? İlk taşındığımız yıl kalorifer çalışmadığından sobayla ısınmıştık. Ah babacığım, üstünde deri cepken aşağıdan kömür taşımıştın günlerce. Annem dayanamazdı hiç soğuğa, kıyamazdın hiç birimize... Nasıl kıydılar size? Biliyor musunuz sesinizi unutmaktan korkuyorum. Kökünüzü unutmaktan korkuyorum. Oğuzhan'ın ölümünden sonra kendime gelemiyorum kızım diyordun babacığım. Bu dünya hassas kalpler için adeta bir cehenne...
Yorumlar
Yorum Gönder