Amour:Titreyelim Mucrim gibi Baktikca Istikbalimize....

Anneannemlerin evinin küçük odasında bir gece kuzenimle birlikte bir korku filmi izlediğimi hatırlıyorum.  Günlerce geceleri uyumakta zorlandığımı, filmi izlediğimden habersiz, anneannemin gizemli bir şekilde  'Bu çocuğu korkutmuşlar.' teşhisiyle soluğu Seydihanlı'da aldığımızda o günlere dair aklımda kalan hatıralarım arasında. Seydihanlı, memleketimin merkezinde daracık bir merdivenle baharat kokularının arasında  adeta gizli bir dehlizdeki küçük ahşap bir eve doğru çıkılan bir yolculuktu benim icin.Elinde bir sise su,  dilinde dualarla anneannem merdivenlerden soluk soluga   cikarken ben etrafdaki manifatura dukkanlarindaki renk renk top top kumaslara, kosedeki simitciye, karsidaki minik dukkanda satilan yazmalarin desenlerine gozlerimle ugrayarak merdivenleri birer ikiser ziplayarak cikardim.  Korkan, uyuyamayan çocukları oraya götürürler ve babasının babasından devam eden el sahibi bir hoca  manen  tedavi eder gidenleri. Gozlerine bakmaya cekindigim yapili bir adam  anneannemin getirdigi suya dualar mirildanir 3 Cuma ust uste  gelmemiz saliklanirdi. Nerden geldi simdi Seydihanli aklima? Korku filmi diyordum. Belki de çok korkmamdan sebeb korku filmerinden zerrece hazzetmem, izlemem, izleyenleri de anlamam. Gelin görün ki geçen hafta korku filmi olduğundan habersiz, izlediğim sahneleri günlerce aklımdan çıkmayan ve kolay kolay da çıkmayacak olan bir film izledim: Amour (Aşk). Herkesinde izlemesi ve korkması ve sarsılması gerek zannimca... Birçoklarımızın  yakınlarımızın yaşlanmasıyla şahit olduğumuz  ve geleceğe dair elemler veren, korkular salan hadisedir yaşlanmak ve maddi ve manevi bakıma muhtaç olmak. Beş sene boyunca anneannemin annesinin felçle başlayan ve devamında konuşma yetisinide kaybettiği dönemine tanıklık ettim tabi ara sira ziyaretine gittigimiz vakitlerde. Hayat döngüsü geriye sarıyormuşcasına tekrar bebekler kadar bakıma muhtaç hale gelmek herkesin başına gelebilecek bir olay ve çok zor ve üzücü. İşte benzer bir hikayeyi biribirini gerçekten sevmiş  yaşlı bir çift üzerinden anlatan film kuru melodramdan uzak ürkütücü mesajlar veriyor. Hele  bir sahnede artık konuşma yetisini de kaybeden yaşlı kadın muhtemelen sürekli yatan hastalarda oluşan yaralar nedeniyle acı içinde inlerken yanıbaşında sandalyede oturan kızı yıllık %2,5 faizle bir eve yatırım yapmayı düşündüğünden dem vuruyordu. Yüksek tavanlı  evin içine açık pencereden süzülen kuşla yaşlı adamın yaşadıkları aslinda  üzerimizdeki beden denilen kıyafet ne kadar eskise ve yıpransa da içimizde her an havalanmaya hazır, yerinde duramayan, arzuları, hayalleri eskimeyen kalplerimize dair hikayeler fısıldıyordu. Tamamen yatağa bağımlı olmasa da bütün gününü bir sandalyenin üstünde geçiren babaannemin gözlerinin içine her baktığımda bir odaya hapsolmuş serçe kuşunun gölgesini görürüm. Hayatinin en canli donemini  gecirdigi koyundeki ardic agaclarinin golgesinde dinlenmeyi ozleyen, kendi deyimiyle 'tuz kulegini yastik edip uyudugu' zamanlarin tadini arzulayan taze ve diri bir genc kiz sakli hala derinlerde.  Filmde fedakar bir eş rolünü isteyerek yüklenen yaşlı adamın geçirdiği travma ve yalnızlık ve filmin son sahnesi..... daha fazla anlatmayayım ama mutlaka bu rahatsız edici filmi herkes  izlemeli, izlettirmeli.... Rahatsız olmalı, düşünmeli, hayal kurmalı.... Seneler önce TGRT çekimi bir filmden bi sahnede geçen cümleyi mırıldanıveriyor insan ister istemez:'Hangi güzel gözdür ki yere akmadı, hangi güzel yüzdür ki toprak olmadı.' Buda Beyaz'ın bizim lise yıllarımızda çıkardığı türkü albümünün kapağında yazıyordu: Söylenecek son söze en güzel örnek/Ağaçlar gibi yaşayıp ayakta ölmek...' Umulur ki böyle olsun ama Amour yinede akılda tutulsun!!!!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci