Ardic Agaci

Güneşli bir günde sabah erkenden yollara düşmek, ağaçların, çalıların arasında yürümek, yürümek;  sonra yorulunca bir Ardıç  ağacının gölgesine sığınıp şöyle doya doya su içmek, yorulan ayaklarımı dinlendirmek ve selam verip geçen   rüzgara selam vermek, sanki dokunsam elimin değeceği kadar yakın duran dağları uzun uzun izlemek.... Her sabah ki gibi yataktan kendimi zorla kaldırmaya çalışırken canım birden öyle bir çekti ki anlattigim  resmin içinde bir karakter olmayı ....Anlatmak güç.... Çok öyle ağaç türlerinden anladigim soylenemez  ama Ardıç ağacının benim için yeri ayrıdır. Köyde babaannemin evinin arkasında kocaman bir Ardıç ağacı vardı. Çevresi iki yetişkin insan elele tutuşsalar zar zor  ellerini kavuşturacakları kadar büyük olan  bu ağacın gövdesine destek verilerek yapılan çardağın altında geçerdi hane halkının öğleden sonraları. Ağacın gövdesine çivilenmiş bir kaç kereste parçası mutfak dolabı ve tezgahı niyetine uzun süre kullanıldılar.  Govdesinin buyuk bir parcasi bilmem kimce zamaninda kesilmis olsa da o zamana inat ayaktaydi hep. Benim için en büyük zevk çardakta ki tahta divanlardan birine uzanıp uzun uzun göğe yükselip giden ardıç ağacını izlemekti.  Hiç bir zaman kuzenlerim kadar atletik olup ağaçların başlarına onlar gibi çıkamayasımın verdiği ezikliktendir ki hayalimde bir solukta dalları göklere uzanan ardıç ağacının başına çıktığımı ve etrafı seyre daldığımı hayal ederdim.Ardıç ağacını benim icin ozel kilan bir diger ozelligi ise  diğer ağaçlar kadar düzgün şekilli olmamasiydi belki de.  Öyle gururlu ve mağrur bir duruşu yoktur çınar ağacı gibi hele hele de Kavak ağacı gibi. Gövdesinde oluşan kamburlara aldırmaz,  bulunduğu yere, rüzgarın esisine göre eğilip bükülür ama yıkılmaz.  Nazik, yumuşak toprakların değil taşlı kayalı toprakların ağacıdır, o.  Bizim ardıç  ağacıda koskocaman bir kayanın üstünde duruyordu belkide yuz yili askin suredir. Alçak gönüllüdür ama kimseyede kolay kolay el açmaz. Su istemez sık sık öteki bir çok ağaç gibi. Hele de o tohumları.... Kokladığınızda natürmort bir tablonun içine girdiğinizi hissedersiniz. . Alçakgönüllüdür olmasına da öyle tohumundan da kolayca yetişmez, illa ki kendi ismiyle anılan ardıç kuşunun tohumlarını  önce afiyetle yemesi gerektir tohumların çimlenebilmesi için. Ha birde kozu iyi olmaz diye yakacak  için de itibar edilmez ona.  Daha çok damların, çardakların üstüne güneşlik olsun diye kesilir geniş şemsiyemsi  dalları... Ahh Ardıç ağacı dinleyebilene ne çok öykü anlatır, kac kisi golgelenmis kac kisi aglamis kac cocuk sen sakrak oynamistir etrafinda. Bahsettiğim ardıç ağacı aslında hala aynı yerde duruyor, ama içim elvermiyor onu yalnız, terkedilmiş görmeyi ki artik yolum dusse de gitmek istemiyorum yanina.Sitem edeceginden korkuyorum galiba.   Çardağın altında yazılan öyküler çoktan tükendiler,  divanın üstüne uzanıp  hayaller kuran çocukluğum da artık cook uzaklarda. Sanırım zamanla dimağımda tek kalan rüzgarın taşıdığı koku olacak ardıca ve etrafındaki bütün güzelliklere dair...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...