Kayıtlar

2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

MUTLUYUM!!! TGIF!!!

Resim
Burdakiler diyorlar ya TGIF!!! Thank God It Is Friday!!! Bugun guzel bir gun...Guzel bir haber aldim. Guzel bir hediye aldim. Sevdigim cikolatalardan bir suru yedim. (Bu kisim biraz vicdan azabi vermiyor degil.)Yarin kar bekleniyor... Sukur, cok sukur...  Ruh hal;ine uygun bir sarki gider simdi tam buraya...

Okunasi Hikayeler 2:Can Sikintisi Cekenlere...

Resim
C anim pek bi sikiliyor okuyucu bugunlerde... Hava depresif, is yogun, iliskiler yorucu, yemekler tatsiz, aktiviteler ilgi cekici degil, kafa karisik, gozler bazen bugulu bazen uzaklara takili, uykular kisa, dusunceler tutarsiz, aynalar kuskun, yapilacaklar listesi upuzun, yapabileceklerimin listesi kisa, renkler solgun,  sozel cumleler kisa... Depresyon, can sikintisi, tukenmislik sendromu yada adi her neyse o yada onlardan bir kaci... Gecenlerde karsima cikan bir makaleye gore 5 cesit can sikintisi varmis. Bir bakayim benimkisi hangisi derken Elif Safak'in Siyah Sut'undeki Sinik Dantel Hanim gibi icimden bir ses 'Bil Bakalim bunu da, ne olacak bileceksin de?' dedi. 'Amaan bos ver.'  deyiverecekken , icimden bir ses 'Bilmekten zarar gelmez, bilmesini bilene.' diyerek ikna etti beni okumaya. Aslinda bende oturup Elif Safak gibi bir siniflandirma yapmaliyim sanirim icimdeki coklu sesler korosuna.Hırs Nefs Hanım, Pratik Akıl Hanım, Can Derviş Hanım, Sa

Bir Mektupta Ben Yazsam...

Resim
Mektup almayi ve yazmayi ozleyenlere hitap olunur....

İki Kırmızı Araba

Yine kırmızıdan bahsedeceğimi düşünüyorsanız aslında pek de yanıldığınız söylenemez ama bu kez başka bambaşka birilerinin kırmızılarından bahsedeceğim.  Şu an oturduğumuz eve ilk taşındığımızda gözümüze en önce çarpan şey evin önündeki driveway’de park edilmiş kırmızı Mazda marka araba olmuştu. Ne var bunda araba işte deyip geçmeyin. Bizi etkileyen arabanın rengi değil sahibi ve olduğu yerden 4 senedir hareket et(tiril)memesiydi. İtalyan ev sahibimizin küçük oğlu Irak’ta askerken yapılan bir tatbikat sonucu olmuştu. Aradan 4 sene geçmesine rağmen  Washnigton plakalı kırmızı arabayı oğlundan kalan bir hatıra olarak saklayan  anne babası onu satmaya yada gözlerinin önünden ayırmamaya karar vermişlerdi.  Önceleri garip gelse de bizde zamanla arabanın görüntüsüne alıştık. Hatta öyle ki evi tarif ederken arkadaşlara kırmızı arabanın olduğu ev şerhini düşmeden adres vermez olduk. Kaldırım kenarındaki ağaç gibi orda evin önünde duran bir nisandı işte… Aradan dört sene geçmesine rağmen

Bir Gezi Hikayesi de Ben Yazayim Derken 2

Resim
                                            BOLDT CASTLE (Heart Island) Efendim yukardaki resmi tabi ki ben cekmedim. Telefonumla cektigim mutevazi  fotograflari begenmedigimden degil de asil anlatmak istedigimi tam ifade edememelerinden mutevellittir bu durum... Resime biraz dikkatle bakarsaniz adanin kalp seklinde oldugunu goreceksiniz. Bu ada da neyin nesi, nerde diyenlere bakiniz; asagidaki resim                                            THOUSAND ISLANDS Kanada ve Amerika arasindaki Ontario golunun ustunde irili ufakli 1800 kadar ada varmis. Vaktiyle 3 farkli kesif grubu 3 farkli rakamla geri donseler de ortalama rakam olarak 1800 civarinda anlasmislar. Ada sayilabilmesi icin en az bi agacin ustunde yetismesi sartmis. Butun bunlari stand up komedyenlerine bes basacak bot turu rehberinden ogrenmis olduk. Bogaz koprusunu andiran Amerika ve Kanada'yi baglayan koprunun ismi de Rainbow (Gokkusagi) Bridge imis. Kucucuk  adalarin ustunde yukardaki gibi evleri gorunce sas

Kirmiziya Agit yada Ode to the Red

Resim
Kirmizi bana once hayati hatirlatir, kanin rengi kirmizi oldugundan gerek kirmizi demek can demektir bir bakima... Askin ve tutkunun rengidir ikinci olarak. Ask ve tutku dediysem yalnizca iki insanin arasindaki ask ve tutkudan degil kastim...Yaptigi her isi askla ve sevkle yapmak... Mezar kaziyor gibi degil de cicek dikiyormus gibi yasamak her gunu, her ani... Incitmeye kiymadan dokunmak ellerinle her yere, her kalbe, her bakisa, her sese...Yankilanmasindan korkmadan, fisildamadan konusmak hissettiklerini ve korkmamak derinlerde saklanananlardan yada saklanamayanlardan...  Kirmizi daha baska sonbaharinda rengidir esasinda... Kirmizi elbisesiyle endam eden agaclarin ruzgarda salinislari ne de guzeldir.... Kirmiziyi meyvelerden en cok kiraz da severim bide narda. Kulaklarima kupe yaptigim kirazlar kirmizi, kipkirmizi... Pekmezin icinde kaynatilan ayvanin kirmizisi da baska bir hayalin rengidir adeta. Kirmizi birde gule cok yarisir. Asili, asisiz, kokulu, kokusuz, yabani; hangi cesit

Önce Hakikat Ölür....

Resim
      Kendimi bildim bileli geceleri en sevdigim sey evin balkonuna cikip sehrin yanip sonen yildizimsi isiklarla bezeli siluetine bakip hayal kurmakti. Kimbilir hangi evde ne hikayeler yasaniyor, ne trajediler sahne aliyor ve ne mutlu kahkalar atiliyor; merak ederdim. Koca sehir sayfalari acik, kalin bir kitap gibi  onume serilir ve her sayfa baska bir hanenin hikayesini fisildardi. Hikaye deyip gecmeyin; hikaye hakikatlerin tasiyicisi, ve aynasidir yasananlarin...Ve belkide bundardir hikaye okumayi ve seyretmeyi cok severim. Film izlemeyi salt eglence yontemi olarak da gormem cogunlukla... Hele izlediginizde sizi rahatsiz eden, aci veren, ve dusunduren hikayeleri varsa.... Iste TRT'nin dizilerinden biri olan 'Boyle Bitmesin' de benim icin bir cok yonuyle diger  dizilerden ayrilir. Her hafta baska bir aile oykusunun anlatildigi dizi  cok agir ve manali repliklerle biter iste baslikta cumlede o diziden bir replik: Önce Hakikat Ölür.... Suriyeli bir ailenin oykusunu

VE NIHAYET: 1Q84

Resim
Gecen bahar vizyona giren Hunger Games filminin vizyona giris tarihini iple ceken ve hatta telefona gunluk hatirlatma koyanlari gordukce bende heyecanlamis ama filmi gorunce buyuk bir hayal kirikligina ugramistim. Ayni duyguyu buyuk bir heyecanla okumaya basladigim kitapta da yasadim: 1Q84. Is yerinden hediye olarak verilen NOOK'u (elektronik kitap) elime alinca heyecanla yukleyecegim guncel kitaplari taradim ve o anda bu isimle gozgoze geldim: 1Q84. Georger Orwell'in kitabina gonderme oldugu belliydi ama kitabin 1042 sayfa olmasi ve cok satanlar listesinde ilk siralarda olmasi benim gibi aldigi kitabi cabucak bitiren birine cazip geldi ve online olarak kitabi NOOK'a indirdim ama derler ya 'Ha indirmez olaydim.' diye. Dile kolay 1042 sayfalik ingilizce bir kitap... Kitabin yazari Haruki Murakami enteresan bir teknikle kitabi yazmis. Her sayfada sanki acayip onemli olaylar olacak ve karakterlerin basina gelen olaylari aciklayacak derken- ki karakter isimleri s

Okunasi Yazilar/Hikayeler -1-

Resim
Cok duzenli olmasa da takip ettigim  kose yazarlarininn beni cidden etkileyen yazilari ve karsima cikan ve paylasmak istedigim enteresan hikayeler olabiliyor. Isten bundan sebep arada sirada bende dilek sart kipiyle baslik attigim bir bolum olusturayim dedim. Bilmem iyi etmis miyim? Iste ilk hikaye: Guney Afrika'da hali vakti yerinde iki cocuklu bir aile sirf yoksul insanlarin nasil yasadigini ogrenmek ve cocuklarina da bu yonde bir bakis acisi kazandirmak icin bir ayligina yoksul zenci nufusun yogun oldugu  Mamelodi adli bir semte tasinmislar. Semtin ortalama geliri dogrultusunda belirledikleri bir butceyle barakadan bozma bir evde yasadiklari deneyimleri insanlara bir blogla paylasiyorlarmis. Kimileri bir aylik deneyimin pek bisey kazandirmayacagi elestirisi yaparken diger bir kesimde cocuklarinin psikolojilerinin bozulabilecegini one suruyorlar.  Kisa surede bitecegini bilerek yasanan acilar ve sikintilar ne kadar gercekci olabilir ki? Umut degilmidir insani yasatan, ayakta

Woman Of Steel

Resim
Titanic faciasini duymayan ve/veya filmini izlemeyen var midir? Trajikomik ama facialarinda kendi icinde bir popularite siralamasi oluyor. Universitede bir hocamiz Kore savasinda verilen kayiplarinVietnam savasindakilerden cok daha fazla olmasina ragmen Vietnam savasinin hakkinda yapilan sayisiz film, belgesel sayesinde cok daha bilinir oldugundan bahsetmisti. Neyse Titanic'e geri donecek olursam okudugum bir yazi geminin govdesinin sanildiginin aksine alasim bir maddeyle degil de saf celikten oldugundan bahsediyordu. Celik asiri baski neticesi kirilmamis ama esnemis ve iceriye boylelikle tonlarca agirlikta su girmis ve asla batmaz denilen gemi sulara gomulmus. Nerden mi geldi butun bunlar aklima? Zihnimde butun aramalara ragmen olumlu bir dusunceye ve umut kirintisina rastlayamadigim bir gun elimde kasik corba karistiriyorken gozum celik tencereye takildi. Demek ki gerekli baski uygulandiginda celik bile egilip bukulebiliyor. Hani celik gibi sinirleri var denir ya cok sabirli i

Bir Gezi Hikayesi de Ben Yazayim Derken...(1)

Resim
Ortaokulda sinif icinde 'Cok gezen mi bilir yoksa cok okuyan mi?' konulu bir munazara duzenlemisti Edebiyat ogretmenimiz. Bayagi cekismeli gecen munazarayi 'cok gezen bilir' tezini savunan karsi grubun kazandigini hatirladim gezmekten bahsederken. Gerci biz bunu grup arkadaslarimizin birinin kendine dusen bolumu iyi hazirlamamasina baglamis ve o arkadasimiza grupca epeyce kizmistik. Neyse gezmekten munazaraya gecis yapsam da ben tekrar asil konuya donus yapayim. Gezmeyi severim ama cok firsat bulupta gezebildigim soylenemez. Madem bir blogum var bende mutevazi gezilerimin hatirlarindan resimleri yukleyeyim... Iste bir kac ani kirintisi....

Ekşi Tadlarin Dayanilmaz Cekiciligi.......

Resim
Başlıkta ek ş i yazdım ama bizim çocukluğumuzda yaygın söylenişiyle e şki  k ül ün ü  hala bilen ve seven  kaç cocuk vardır bilmiyorum ama bu sabah uyandığımda damağımda çocukluğumdan kalma o tat vardı. Babaannemlerin evinin olduğu o eski mahallede kapısı tahtadan minicik bir bakkal dükanı, yokuşun tam tepesinde gelenleri birazdan girecekleri eski zamana ait bir sergi salonununa adeta karşılar; neyle karşılacaklarına dair emareler taşırdı. Benim için o mahallenin en eglenceli yani siyah taşlarla döşeli dik yokuştan  olabildiğince hızla koşmakti.  Freni tutmayan araba gibi yol kenarinda dizili evlerin birinin bahce duvarina tutunarak durmak, kosarken cilginlar gibi bagirmak,cebimdeki bozuk paralarin oraya buraya sicramasi, ruzgarin saclarimi savurmasi ve bazende yasanan ufak tefek yaralanmalar ve neticesinde isitilen azarlar....Asagi inmek eglenceli olsa da yokustan cikmak pek eglenceli sayilmazdi. Zorlu bir tirmanis neticesinde varilan kucuk bakkal dukkani ise her dukkanda bulamayac

MERHABA

Resim
* Uzun bir aradan sonra merhaba! Merhaba yazmanin verdigi essiz dinginlik; merhaba sirasini  bekleyen kelimeler, cumleleler; merhaba yazilmayi bekleyen hikayeler; merhaba ismini bilmesem de yazdiklarimi okuma zahmetine katlanan okuyucu, merhaba Edward Munch'in unlu tablosundaki ruh arkadasim; merhaba Farid Farjad'in kemanindan aglayan ezgiler; ve daha nelere nelere MERHABA!!! Merhaba sozcugu semantik anlami disinda ne zaman aklima gelse beni gulduren bir hatiranin da kahramanidir aslinda. Universite yillarinda  tanistigim bir arkadasim cok guzel tef esliginde ilahi soyluyordu. Iste soyledigi ilahilerden bir tanesi Arapcaydi ve adi da kendi de Merhaba idi. MERHABA Merhaba merhaba merhaba merhaba Merhaba merhaba merhaba merhaba Kullu nebiyyin beşşera Bi Ahmede ve enzera En âminû bi âyîhi Ve saddikû bi hedyihi Merhaba merhaba merhaba merhaba Merhaba merhaba merhaba merhaba Mr.Google hemen buldu kendilerini. Iste bu ustteki ilahiyi bi gece tefle o kadar soylemist

Kabul etmeliyim ki Ben de Onlardan Biriyim!!!!

Resim
Haydi itiraf edin hangimizin yapmak zorunda oldugu yada yapmak istedigi ama bir turlu ucundan kosesinden de olsa baslayamadigi bir isi, odevi yada plani yok ki? Eger kafa salliyorsaniz  sizde klube hos geldiniz.  Welcome to "Procrastinators Club'. Procrastinator surekli erteleyen, bir turlu baslayamayan baslasa da bitiremeyen manasina geliyormus. Cagin hastaligi sanirim. O kadar  cazip ve oyalayan ivir zivir ugraslarimiz var ki bi turlu asil yapmamamiz gerekenlere firsat gelmiyor. Zaman takvimden yapraklari eksiltmeyi asla ertelemiyor ama ne yazik ki! Saatler bir gune, gunler haftalara, haftalar aylara, aylar yillara, yillar ise  koca bir omre donusurken yapilacaklar listesi surekli artiyor. Surekli ertelemek zamanla mutsuzluga, depresyona  donusuyor.  Okunacak kitaplar kutuphanede, terziye tadilata goturulecek kiyafetler bir posetin icinde, katlanacak camasirlar makinede, yikanmis tabak ve bardaklar bulasik makinesinde ve tonlarca plan zihnimizin bir kosesinde suranin onlar

Aynadaki Kadinlar...

Resim
Gerceklik algisinin baska bir versiyonu... Aynadaki yansima kime ait? Gordugum ile gorulen kisi ayni  kisi mi yani ben miyim?

Piano Guys

Resim
Kafka hani demis ya 'Insanin mutlu olmasi icin yaptigi isi sevmesi yeter.' diye. Yukardaki videoyu izleyip sonrada nette haklarinda kisacik bir sorf yaptiktan sonra Kafka'nin bu sozunu hatirlamamak isten bile degil.  Harika manzaralar esliginde onlari dinlerken butun o enstrumanlari oraya nasil tasidiklarini merak etmeden edemiyorsunuz. Benim gibi orta okul yillarinda bir iki sene zorunlu olarak flut calmak disinda hic bir muzik enstrumanina dokunmadiysaniz bir cok aleti birden calan insanlara hayranlik duymamaniz mumkun degil. Bizim zamanimizda okuldaki alt ve orta gelir seviyeli ailelerin cocuklari flut, ortanin ustu ve ust gelir grubuna dahil ailelerin cocuklari da org yada gitar kullanirlardi. Org belkide cok pahali bir sey olmasindan degil ama bize cok yabanci oldugundan mutevellit bizim eve hic ugramadi. Muzige bir kaabiliyetimin de oldugunu sanmiyorum ama belkide kesfedilmeden yok olan yetenekler sinifindanimdir. Ikinci secenek sonuc itibariyle melankolik olsada da

Bir Otel Aynasından Yansımalar yada 'Ömür Dediğin' 1

Resim
Gezmek ömürden değildir derler bizim oralarda ya belki de mevcut  ömür sermayesine   katkıda bulunmak için mi denilmistir bilinmez bende gezmeyi severim. Hatırladığım ilk uzun yolculuk memleket-Marmaris arası takriben 5 yaşlarımda çekilen 4-5 fotoğrafta kodlanmış bir tatile dair. Ne kadar 'uyumlu'(!) bir çocuk olduğumu annem ne zaman görse o fotoğrafları  hatırlatmadan edemez. Daha sonra 7 yasında yataklı vagonla yaptığımız  3 gün süren memleket-İstanbul yolculuğu ve trenle ilk tanışmam. Ufak maceralarla dolu, uçsuz bucaksız gelincik tarlalarına selam verdiğim, içimde ilk şiir yazma aşkı uyandıran o gezi.... 11 yasında tekrar aynı güzergahta fakat bu kez ergenlik döneminin en fırtınalı günlerine rast gelmesinden mütevellit bi sürü puslu hatırayla dolu baska bir  yolculuk... Daha sonraları babamin zorluklarla satın aldıği Murat 131 ile çıkılan Urfa gezisi, daha sonra Konya gezisi, ve en unutulmazı Karadeniz gezisi. Gezi dediysem sizi yanıltmiş olmak istemem. Öyle büyük planlarl

31 Bahar + 1 Bahar - Hazan Mevsimi / Guz =??? Elde Var Kac ???

Resim
Sabah işe giderken önünden geçtiğim evlerin önündeki rengarenk çiçeklere, pembe, eflatun, beyaz çiçeklerle bezenmiş ağaçlara, havadaki bahar kokusuna dalıp gitmemek elde değil bugünlerde.... Bahar umut, aşk, neşe soluklatıyor kısacık ömründe... Yaz doğumlu olduğuma göre ilk yıl baharı saymazsak 30 kusur bahar geçirmişim. Hatırladığım ilk bahar bahçeli evimizin bahçesindeki iki kiraz ve bir vişne ağacının çiçeklerine dair... Anneannemlerle bizim evi ayıran duvarın köşesindeki miş kokulu leylağı nasıl unuturum?? Bitmiş yağ tenekelerine dikilmiş gülleri şimdinin süslü puslu saksılarında salınan güllere asla değişmem. Hele evin girişine yakın yerde  arz-i endam eden, tüm duvarı nerdeyse kaplayan sarmaşık güller... Açık pembe, uçarı, yaramaz çocuklar gibi bir görünüp bir kaybolan ama uzun süre arzı endam eden  'adi' güller.. Bilmiyorum kim yakıştırmış onlara böyle kötü bir sıfatı ama aşı güllerin aristokrasi altında ezilsede mis gibi kokularıyla etrafı büyüleyen, gül şerbeti, su

Elveda Insanlik Demekten Baska Care Var Mi???

Resim

Son Olsun

Resim

Mis'li Zaman Atlasi

Resim
İlkokul kaçıncı sınıfta öğrenmeye başladık zamanları bilmiyorum ama henüz daha dün öğrenmiş gibi dimağımda taze kalmış geçmiş zamana dair dilbilgisi dersinden nükteler... Mis'li Geçmiş zaman ve Di'li Geçmiş zaman. Başka bi deyişle geçmiş zamanın hikayesi ve geçmiş zamanın rivayeti... Güya şahit olduğumuz hadiseleri di'li geçmiş zamanla, başkalarının anlattıklarını da Mis'li geçmiş zamanla anlatıyoruz. Gerçekten öyle mi acaba? Bizzat şahit olduğumuzu sandığımız şeyler gerçekten algıladığımız şekilde mi cereyan ediyor yoksa birileri öyle algılamamızı istediği için mi öyle algılıyoruz? Bir köşe yazısından hareketle 'Benlik Yüzyılı' orjinal adiyla 'The Century of the Self'** adli 4 bölümlük belgeseli izledim geçenlerde.... Sosyal hayatın, algılarımızın, arzu ve ihtiyaçlarımızın nasıl da detay detay 20. yüzyılın başından itibaren kurgulandığını bilimsel veriler ve başroldeki aktörlerin isimleriyle anlatıyor detaylı... O zaman anlıyorsunuz ki algıladığımız

Sadece Bir Hayatimiz VAR.....................

Resim

Katrani Kaynatsan Olur mu Seker? Cinsine Yandigim Cinsine Ceker!!

Resim
Sanirim universite ucuncu sinifta okudugumuz tiyatro eserlerinden biriydi Thomas Shepard'in 'The Curse of the Starving Class'. Aradan gecen onca yila ragmen okuduktan sonra etkisi hic gecmeyen eserler arasindadir. Anadolu'nun kucuk bir sehrinde dogup buyuyen birisi icin bu tur eserlerin canli performanslarini gormek elbette ki pek  mumkun degildi ama okumakta izlemek kadar etkileyebilir bence insani. 'Feel good' tarzi bi hikaye degil bahsetmek istedigim. Basliktaki ozlu sozun bati tarzi tiyatroya dokulmus haliydi hatirladigim kadariyla 'Ac Sinifin Laneti'. Fakir bir ailenin oglu her ne kadar alkolik ve merhametsiz babasindan nefret ettigini ve asla onun gibi olmayacagini zannetse de hikayenin sonunda aslinda ondan farki kalmadigini anlar, hatta  bu bir lanet gibi nesilden nesile gececektir. Sanirim herkes en azindan hayatinda bir kere ebeveynlerinin hareketlerini ve tepkilerini elestirip asla ayni hareketi yapmayacagina yada ayni tepkiyi vermeyecegine

Ekmek

Resim

Pigeon:Impossible

Resim

Library of Secrets

Resim

Amour:Titreyelim Mucrim gibi Baktikca Istikbalimize....

Resim
Anneannemlerin evinin küçük odasında bir gece kuzenimle birlikte bir korku filmi izlediğimi hatırlıyorum.  Günlerce geceleri uyumakta zorlandığımı, filmi izlediğimden habersiz, anneannemin gizemli bir şekilde  'Bu çocuğu korkutmuşlar.' teşhisiyle soluğu Seydihanlı'da aldığımızda o günlere dair aklımda kalan hatıralarım arasında. Seydihanlı, memleketimin merkezinde daracık bir merdivenle baharat kokularının arasında  adeta gizli bir dehlizdeki küçük ahşap bir eve doğru çıkılan bir yolculuktu benim icin.Elinde bir sise su,  dilinde dualarla anneannem merdivenlerden soluk soluga   cikarken ben etrafdaki manifatura dukkanlarindaki renk renk top top kumaslara, kosedeki simitciye, karsidaki minik dukkanda satilan yazmalarin desenlerine gozlerimle ugrayarak merdivenleri birer ikiser ziplayarak cikardim.  Korkan, uyuyamayan çocukları oraya götürürler ve babasının babasından devam eden el sahibi bir hoca  manen  tedavi eder gidenleri. Gozlerine bakmaya cekindigim yapili bir adam  a

Havada Bahar Kokusu

Resim

Hala Uyanamayanlara: Kuslar

Resim
Universite birinci sinifta kaldigimiz apartman dairesinin minik bahcesindeki bir kac agactan birinin ustune konan kuslarin sabahin seher vaktinde duymaya aliskin oldugumuz civiltilarini hatirladim ansizin.  Mevsimlerden boyle bir bahar sabahi, gozler mahmur, hafif acik pencereden iceriye suzulen taze hava gunun geri kalanina dair mujdeler veriyor. Yanimda dostalarim, elimin altinda okumak zorunda oldugum muzip bir postmodern roman.... 'Cam Sehir'

Fedakarligin Boylesi

Resim

Baska Bir Otobus Hikayesi

Resim

10 Dakika

Resim

Mars'ta Kirmizi Kiremitli Ev

Resim
Gazetelerin teknoloji ve magazin sayfalarinda Mars'a kurulacak ilk yerlesim icin gonullulerin arandigini benim gibi okuyanlar ne hissettiler merak ediyorum. 'Yok artik' yollu moda unlem ifadeleriyle  birlikte eminim  'Acaba?', 'Neden Olmasin' turu cumleler dimaglarda birbirini kovalamistir. Mars One adli firma bu projeyi yonetiyormus.   Yazilmasi gereken bir makale icin ilginc bir konuya ihtiyac duyunca aklima bu haber geldi. Web sitesinden projenin detaylarina bakinca yeni piyasaya cikmis unlu bir bilim kurgu filminin ozetinin okuyor gibi olmak icten bile degil tabi ki. En carpici ayrinti  giden kisiler bir daha dunyaya donemeyecek olmalari. Ilk giden grup icin 50 erkek, 50 kadin secilecek ve nihayetinde bunlardan evlenip cocuk yapmasi istenecekmis.  8 ay surecek yolculuk sonrasi benim piknik tupune benzettigim yukarda resimde gordugunuz  binalarda hayatlarinin geri kalaninini Mars'da gecireceklermis. Bu kadar pahali bir projeyi 'Biri bizi Gozetli

Bir Bardak Daha??

Resim
                             Ara Sıra Yalnızlığa dayanırım da, birbaşınalığa asla.. Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.. Bir dost göz arayışıyla. Saat tıkırtısıyla..... Korkmam Geçinip gideriz biz mutluluğumla, ama 'Günün aydın, akşamın iyi olsun' diyen biri olmalı.. Bir telefon sesi çalmalı arasıra kulağımda... yoksa Zor değil, hiç zor değil, demli çayı bardakta karıştırıp bir başına yudumlamak doyasıya.... Ama 'çaya kaç şeker alırsın? ' Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra......  Elif Şebnem Akal

Sen Boyle Cagirmasan Ben Boyle Gelmezdim**

Resim
Babam, annesinin sabah keçileri sağdıktan sonra kaynatılan sütle akşamdan kalan bulgur pilavını kahvaltı niyetine karıştırdigini ve  çinko sahana döker dökmez en büyük zevkinin kendi hissesini ayrı,muhtemelen, bakır yada melaiın bir tabağa koydurduğu gibi evin çitini oluşturan kayalardan birinin tepesine çıktığını  anlatmisti bir keresinde heyecanla. Ayaklarını sallaya sallaya kaşığı mis gibi yeni kaynamış süt kokan pilava daldırırken ona sinen mutluğu ve tabaktaki yemeğinin hiç bitmemesini istediğinden bahsederken  gözlerinin içinde kayanın üstündeki çocuğu görmek içten bile değildi.    Basit bir çocukluk anısı gibi görünen   hadiselerde kucuk ne mutluluklar sakli degil mi??  Bizim çocukluğumuzda bitmesin dediğimiz tadlar arasında, ilk olarak sonrasında hatırası cam bardakta saklı kalan çokokrem gelir sanırım. Buna ek olarak annemin dairesindeki Kooperatiften aylık yapılan  alışveriş esnasında biri bana biri kardeşime iki tane alınan çikolotalı gofreti de saymamak olmaz. Bu günler

Damdaki Cocuk

Resim
Resimdeki çocukla kısa süreliğine de olsa yer değiştirmeyi nasıl da çekti canım. Büyüdüğüm memlekette evlerın çatılari değil damları olurdu. Kış günleri hariç damlar evin en canlı, en kullanışlı mekanları olup, günün bölümüne göre mutfak, oturma odası ve yatak odası olarak işlev görürler, cıvıl cıvıl hayat kokarlardı. Yaz yaklaştığında önce bulgur kaynama seronomisi başlar, mis gibi kokan bulgur bembeyaz çarşaflara serilip damın başında arzı endam ederdi. Çok geçmeden kurutulmak için pazardan alınan patlıcan, biber, kabak dizi dizi iplere aşılıp iplerde çamaşırların yerini aldığında damın başındaki manzara daha da renklenir, her geçen gün yeşilden kızıla dönen biberlerin görüntüsü insanı şaşırtırdı. Kurutulmuş biber, patlıcan, kabak dizileri kilerdeki yerini alır almaz bu kez günlerce sürecek tarhana yapma süreci başlardı ki benim için yılın en mutlu ve mesut anları  tarhanın çiğlerin üzerine serildiği günün akşamında damın başında yapılan adeta bir şölene dönüşen  firik  yeme ve da