Mis'li Zaman Atlasi



İlkokul kaçıncı sınıfta öğrenmeye başladık zamanları bilmiyorum ama henüz daha dün öğrenmiş gibi dimağımda taze kalmış geçmiş zamana dair dilbilgisi dersinden nükteler... Mis'li Geçmiş zaman ve Di'li Geçmiş zaman. Başka bi deyişle geçmiş zamanın hikayesi ve geçmiş zamanın rivayeti... Güya şahit olduğumuz hadiseleri di'li geçmiş zamanla, başkalarının anlattıklarını da Mis'li geçmiş zamanla anlatıyoruz. Gerçekten öyle mi acaba? Bizzat şahit olduğumuzu sandığımız şeyler gerçekten algıladığımız şekilde mi cereyan ediyor yoksa birileri öyle algılamamızı istediği için mi öyle algılıyoruz? Bir köşe yazısından hareketle 'Benlik Yüzyılı' orjinal adiyla 'The Century of the Self'** adli 4 bölümlük belgeseli izledim geçenlerde.... Sosyal hayatın, algılarımızın, arzu ve ihtiyaçlarımızın nasıl da detay detay 20. yüzyılın başından itibaren kurgulandığını bilimsel veriler ve başroldeki aktörlerin isimleriyle anlatıyor detaylı... O zaman anlıyorsunuz ki algıladığımızı ve hissettiğimizi düşündüğümüz bir çok şey kurgulanmış bir senaryonun repliklerinden ibaret.  Zamanınız ve sabırınız varsa mutlaka izleyin derim. Örnegin  ürünlerini pazarlamak isteyen bir gıda firmasının nasıl psikanalist uzmanlarına tonlarca para karşılığı insanların ihtiyaçlarını kurgulattığını dehşetle izleyeceksiniz. Aynen bunlar gibi tarih algımız, olaylara bakış açımız da bizim kontrolümüzde değil. Nasıl anlatılıyorsa öyle biliyoruz, ve aktarıyoruz.
Daha bu sabah  tarih öğretmeni bir öğrencinin analttıklarının inanmadığını açıkça sinav kağıdına yazdığından mütevellit kızarak: 'History is based on Facts. We are teaching Facts. How on earth they believe something without evidence??' derken  evidence denilen kanıt yada belgelerinde kurgulanabildiği gerçeğini es geçiyor olabilir mi?. Tevafuk bu ya masanın üstündeki devasa Chronicle'i şöyle bir karıştırırken 1909 senesine ait bir gazete kupüründe Sultan Abdülhamit'ten bahsediyordu. Habere göre kendini 'Shadow of God' olarak gören padisah tahtan indirildiğinde binlerce İstanbullu bayram etmiş, Çırağan sarayına kapatılmadan öncede Sultan kardeşinden af dilemiş. Gerçeğin yansıdığı aynaya göre algılanması ne acı bişey... Herşey aynanın insafına kalmış... Medya denilen sey  çoğunun arkasındaki sırları eskimiş aynalar bütünü sanki...
'Amaaan yalan dünya!' diyor içimdeki bir ses. Bak bahar gelmiş, çiçekler açmış, böcekler uyanmış, rüzgar çatık kaslarının arasından hafif hafif gülümsüyor. Aklıma köydeki bahçedeki paşadonları, hanımelleri, çitlıklar, güller, papatyalar, horoz ibikleri geliyor. Hanımelinin çiçeğinin ucundaki tatlı şerbeti, yüzüme yapıştırdığım horoz ibiği çiçeğinin yapraklarının pempe, beyaz renkleri ellerimle tutar gibi aklımdalar. Nergiz, lale kısacık ömürlerine göre nasıl da kalıcı hatıralar bırakabiliyorlar insanın zihninde..
Yine de bilmek yada farketmek güzeldir diye düşünüyorum... Değiştirmek için bir şey yapamasam da yada yapmasam da  bu 'make believe' ortamda kendi gerçekçiliğimi muhafaza etmeye çalışmak,  en azından kendi aynamizi temiz tutmak gerek...Sizce de oyle degil mi???



**Izlemek isteyenler icin link burda:http://vimeo.com/22918234

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci