Kayıtlar

Ocak, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bilmemek

Resim
Orta okul yillarimdan aklimda kalan bir kac dize vardir  ki muhtemelen graffiti sanatinin kliselerinden biri olabilirler zannimca: Hey garson! Bana hayallerim kadar beyaz bir peynir, dusuncelerim kadar karisik bir salata... Bugun kafam karmakarisik garip olan ise fazla karisikligin getirdigi afazi hali. Anlatamamak, konusamamak, sadece dinleme hali...Bazen kendini bazen de sozden arindirilmis eski bir muzik parcasini, bazende yorumsuz etrafi izleme hali... Sanki temel ihtiyaclari dillendirme disindaki butun kelimeler greve gitmis, pembe saten sirikli yorgani basima alasim ve unutasim var. Cevabini bilemedigim sorularin onune bir barikat gibi yikmak istiyorum butun keskeleri....Ah bir soba olsa da yanibasina kivrilabilsem, sobanin ustunde kaynayan sudan dusen her damlanin cikardigi 'cis' sesi ninnim olsa, yanan odunun cikardigi ses arkasindaki enstrumental muzik... Arada bir acilip kapanan kapiyi firsat bilip iceri yeltenen soguk  sobanin isisiyla kaynasip gergin cehresinden k

Kar Guzellemesi

Resim
Soğuk ne kadar enteresan bir kelime... Söylemesi zor, anlatması zor hele hele yaşaması daha da zor... Yıllar önce yaklaşık 45 dakika dondurucu soğukta yürümek zorunda kaldığım bir gün soğuğun şimdiye kadar bana hep sevimli yada hem severim hem döverim diyen yüzünü  o ana kadar hissettiğimi,aslında bir de bıçak gibi kesen,  gözlerinden yaşlar dökülmeden donduran tarafiyla karsilastigimda ona kırılmadım diyemem; ancak ne zaman lapa lapa kar yağsa çocuklar gibi sen, yağan karın altında yürümeyi, koşmayı arzularim; azıcık üşüşemde kısa süre sonra sıcak bir çatının duvarlarının arasına gizlenebileceğimi bilmenin verdiği saadet hissiyle mamur geçen dakikalar, hiç bitmese dediğim anlardandır herhalde... Orta okulda varlikli bir aileden gelen bir arkadaşım kar yağdığında, ki büyüdüğüm şehirde çok fazla yağdığı söylenemez, babası ve kardeşleriyle birlikte evlerinden çıkıp yürüyerek şehrin ünlü pastanesine gittiklerini, sahlep içtiklerini, dönüşte de hep birlikte kar topu oynadıklarını anla

Kayip Gemi

Resim
Yillar once bir internet sitesinde okudugum arkadasliga guzelleme icerikli bir  siirin hic unutmadigim bir cumlesidir :You navigate my ship that was lost at the sea' Insanin  durustce boyle diyebilecegi kac insan vardir ki hayatinda?? Hic yoktur deyip vefasizlik edip  kotumserlik asilamak istemem; ancak cok sayida ol(a)madigini da hatirda tutmak gerek.  Her seyin hizla tuketildigi gunumuzde dostluklarimiz, arkadasliklarimiz, ilskilerimiz de hizla  tukeniyor; adeta yeni modeli cikmis telefon gibi gozden dusuyor, yipraniyor. Zaman ve mekan cogu zaman bizi unutmaya, bunca iletisim aracinin icinde  iletisim kuramamaya zorluyor yada biz oyle zannediyoruz. Hani tarfik kazarinin sorumlulugunu trafik canavarina attik ya yok olan dostluklarimizin faturasini da zamana ve mekana yukleyip rahatliyoruz. Bazen gercekten kayboldugumuz  ve bir dost eline ihtiyac duydugumuz olmuyor mu? Maddi ve manevi pusulalarimiz yasadigimiz olaylarin manyetik etkisiyle olsa gerek ya tamamen bozulup yada gost

Insan(lar) Biriktirmek

Resim
Başlıktaki cümle A.Turan Alkan'ın pazar günkü yazısından esinlenerek yazıldı;  yakınlarda vefat eden bir yazar ve imamın kitabının ismi imiş 'Bir Adam Biriktirdim.' Hepimiz istemli ama çoğu zaman istemsiz adamlar yada insanlar biriktirmiyor muyuz içimizde?  Gecen her gun, tanistigimiz her insan, yasadigimiz her olay, degistirdigimiz her mekan baska bir 'ben'i ekliyor icimize... Elif Şafak Siyah Süt'de biriktirdiği bütün insanlara isimler verip içinde gün boyu sürüp giden diyaloglarını paylaşir; kimler yok ki aralarında: Sınık Entel Hanım, Anaç Şutlaç Hanım, Can Derviş Hanım, Hırs Nefs Hanım, Saten Şehvet Hanım ve Pratik Akıllı Hanım.  Şöyle iç dünyamıza dönüp bir baksak hepimizin  içimizde biriken insan sayısı da hatırı sayılır mıktarda olsa gerek. Yaşadığımız sosyal hayat bizi farklı rollere bürünmeye ittigi bir gercek ama tek başıma kaldığımızda içinizde bir karmaşa hissetmiyorsanız şanslısınız, korkacak bir şey yok demektir. Yoga diliyle çakralarınız açık,

Entropi Yada Duzensizlik Duzeni

Resim
Hafta sonu yaklaşırken annemden en sık duyduğum yakınmalardan birisi de  evin ne çabuk kirle(til)ndiğine dairdi. Sabah erkenden kalkar, elektrik süpürgesini çalıştırır, biz onu kızdırmadan sessiz adımlarla mutfakta kahvaltı hazırlamaya çalışırken bir cumartesi klasiği haline gelen temizlik konusundaki cümleleri birbiri ardınca sıralar, (En meşhuru Aslan yattığı yerden belli olur ki  yiyorsan ben aslan mıyım deme cesaretini göster de gör gününü!)  sonra da kahvaltıya ısrarla çağırmamız sonrasında gelse de evi temiz tutmadığımız yüzünden kırgın, kızgın ve yorgun günün geri kalan bir kaç saatine bu psikolojiyle devam ederdi(k). Sevgili anneciğime keşke diyebilseydim: 'Anneciğim bak bir fizik kuralı var. Termodinamiğin ikinci kanunu yada diğer deyişle entropi. Buna göre her şey düzenden düzensizliğe gitmeye mahkum. Biz hiç elimizi sürmesek de yine bu eşyalar kirlenecekler.' Bu tespitim annemi rahatlatmaya yeter miydi?;  hiç sanmıyorum ama kişisel olarak bunu bilmek beni bir neb

BANA GUVEN

Resim
Yakınlarda okuduğum bir yazı güven duygusunun aslında uğruna nice şarkılar yapılmış, şiirler yazılmış, ağıtlar yakılmış SEVGİ yada daha AŞK duygusundan önce geldiğini ve bir bakıma o olmadan aslında gerçek sevgi ve aşktan bahsedilmeyeceğini anlatiyordu. Fıtraten güvende olmaya çabalamak  için programlanmışız adeta.  Varlığımızı devam ettirebilmek için fizyolojik ve psikolojik olarak güvende olmak önemli çünkü... Güvende hissetmenin keyfi her yaşta her durumda başkadır. Çocukken babamın işaret parmağını tutarak yol kenarındaki yükseltili yoldan yürümek dimağımda kalmış keyifli hatıralar arasında... Güven kavramı ile korku ve trajedi arasında enteresan bir bağlantı var. Kendimizi güvende hissetmediğimiz zaman korku hissine kapıldığımız doğru ki bunu seneler önce bir otobüs yolculuğunda gecenin 2'sinde karlar içindeki bir şehre inmek ve sıfır ulaşım imkanıyla köpek seslerinin arasında en az 20 dakika eve yürümek zorunda olduğumu farkettiğimde yakınen hissetmiştim. Otobüste oturduğum

OD ve ODun'a Dair

Resim
Şimdilerde çocukların gitmemesi garip karşılansa da bizim zamanımızda anaokuluna gitmek o kadar yaygın bir şey değildi. Anneannemin ahlakımı bozacağı endişesiyle anaokuluna gönderilmemem gerektiği yönündeki bütün uyarılarına rağmen annem biraz olsun annesine karşı bana bakıyor olmasından dolayı hissettiği eziklikten kurtulmak istemesinden mütevellit ana okuluna gitmem konusunda ısrarcı oldu. Kızların pembe, erkeklerin mavi pütukareli önlükler giydiği ana okulu, bu kez de iki haftada bir bütün öğrencilere yetecek kadar tatlı tuzlu yemek hazırlama zorunluluğundan dolayı annem için yeni bir mücadelenin söz konusu olmuştu. Yarım gün olan ana okulundan sonra istikamet yine zorunlu olarak anneannemin eviydi tabi ki. Okula başladığım andan itibaren işlediğim her hatadan okul sorumluydu anneanneme göre. Lafını dinlememişler, beni göndermişler onca yıllık bana verdiği emekleri heba etmişlerdi. İşte bu dönemde tanıştım kitaplarla... Babam İş Bankası yayınlarından çocuk kitapları serisini kurd