BANA GUVEN

Yakınlarda okuduğum bir yazı güven duygusunun aslında uğruna nice şarkılar yapılmış, şiirler yazılmış, ağıtlar yakılmış SEVGİ yada daha AŞK duygusundan önce geldiğini ve bir bakıma o olmadan aslında gerçek sevgi ve aşktan bahsedilmeyeceğini anlatiyordu. Fıtraten güvende olmaya çabalamak  için programlanmışız adeta.  Varlığımızı devam ettirebilmek için fizyolojik ve psikolojik olarak güvende olmak önemli çünkü... Güvende hissetmenin keyfi her yaşta her durumda başkadır. Çocukken babamın işaret parmağını tutarak yol kenarındaki yükseltili yoldan yürümek dimağımda kalmış keyifli hatıralar arasında... Güven kavramı ile korku ve trajedi arasında enteresan bir bağlantı var. Kendimizi güvende hissetmediğimiz zaman korku hissine kapıldığımız doğru ki bunu seneler önce bir otobüs yolculuğunda gecenin 2'sinde karlar içindeki bir şehre inmek ve sıfır ulaşım imkanıyla köpek seslerinin arasında en az 20 dakika eve yürümek zorunda olduğumu farkettiğimde yakınen hissetmiştim. Otobüste oturduğum koltuğa iyice yapıştığımı, çift değil 4-5 çekirdekli işlemciye sahip bir bilgisayar edasıyla her türlü olasılığı zihnimden geçirirken karnıma her düşüncenin  yumruklar salladığı, ayaklarımın karıncalanmaya başladığını hatırlıyorum. O gece neler mi oldu? Az sonra değil belki başka bir yazıda... Trajedi, melodram, acıklı hikayeler, diziler, korku filmleri, cinayet hikayeleri ortalama her insanın kabul etse de etmese de izlediği yada okuduğu türler arasında... Peki güven duygusuna bu kadar açken neden seviyoruz bu tür konuları izlemeyi? Bunu Aristotle yüzyıllar önce düşünmüş, taşınmış ve demiş ki  "Purgation of pity and fear.' yani başka bir deyişle: Catharsis. Ne kadar güvende olduğumuzu hissetmek için zıttını görüp korku ve acıma duygularından temizlenmek demek Catharsis en kaba haliyle. Elimizde sıcak çayımızı alıp pencerenin önüne kurulup yağan karı izlemek de yine aynı zıtlıktan dolayı bize haz veriyor (sıcak konforlu ev ve resmin öteki yanında karla mücadele eden üşüyen ınsan manzaraları), bir polisiye yada korku filminde katilin kurbanına yaklaşırken kurban için hissettiğimiz acıma ve endişe hissi de.... Ne yazık ki gerçek olduğunu bilgimiz bir çok dehşet verici olayda ister istemez insandaki güven duygusunu pekiştirirken o durumda olmamanın verdiği hazzı suçluluk duygusuyla karışık da olsa hissediyoruz. Güven aynı zamanda sık sık teste tabi tutulan ve tazelenmesi gereken de bir olgu değil mi?? Kasıtlı olmasa da zaten o kendi kendini zaten sürekli test ettirmiyor mu? Arkadaşlarımıza, dostlarımıza, eşimize, akrabalarımıza ve kaçınılmaz olarak kendimize olan güvenimiz aralıklarla umut edilir ki tazeleniyor, ve bazen de ne yazık ki sarsılıyor ve kimi zaman da zedeleniyor. Anneannemin sıkça tekrarladığı bir söz vardır: Sağ gözünü sol gözüne güvenmeyeceksin yada Gözünün ışığı olsa güvenmeyeceksin. Victor Hugo bu tür tespitlere karşı şöyle der: Hayatta kimseye güvenmeyeceksin demek saçmalıktır inan. Ama kime 'iki defa' güveneceğini hesaplamalı insan. Mevlana da güvendirmenin sorumluğundan bahsederken şöyle uyarır. 'Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin.'

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci