Dun bir kose yazisinda basliktaki cumleyi okudum; biraz keskin ama bir o kadar da dogru bir tespit sanki. Francis Bacon adli amca zamaninda soylemis bu cumleyi. Bayilirim filozoflarin sozlerini okumayi bazen. Allah ozel bir yetenek vermis bu adamlara. Ozdeyis demisken aklima geliverdi yine. Anneannemden defaaatle duydugum baska bir tespiti. "Akil incir cekirdeginin icinde kizim." derdi ne zaman etrafta birilerinin beklenmedik onun tabiriyle delice bir seyler yaptigini duysak. Cok agladigimi gordugu zamanda soylerdi bu cumleyi, akrabalardan birinin dogum sonrasi gecirdigi bunalim uzerine de, bahce komsumuzun oglunun intihari uzerine de, hastaligindan dolayi yasadigi izdiraptan aglayan anneme de ve daha nelere nelere de.... Sadece filmlerde olur dedigimiz ne cok sey yanibasimizda hatta icimizde yasanabiliyor... Cocukken oturdugumuz ve anneannemlerin hala oturduklari mahallede evler tek yada birkac katli ve bahceliydi. Kapi komsusu tabirinden cok bahce komsusu tabir
Nazım Hikmet bu sözü sanki sana yazmıştı babacığım, hayatının mottosuydu adeta. Yalan yok, her konuşmamızda en az birkaç kez "Yaşamak zor zanaat vesselam..." demenden çok da hoşnut değildim. "Ya baba" derdim çoğunlukla, keşke başka bir şey söylesen. Neydi bu kadar zor olan şimdi düşünüyorum. Yapamadıklarının acısını böyle bastırıyordun belki de... Aslında yaptıkların yeter de artardı bile... 9 yaşıma kadar affedersin iç çamaşırım bile yoktu benim demiştin bir keresinde, okul uniformasının ceketini büyük abinin ceketini bozdurup diktirdiğini anlatmıştın. Yokluktan mı yoksa umursamadıklarından mı bilmiyorum ama liseye kaydolurken bile kahvehanede oturan aynı köylü komsunuzdan velin olman için yardım istediğini anlatmıştın. Babanın imam hatibe gönderme ısrarına uymadığın için zorlu geçmiş bütün okul yılların. Belki bu sebep gözleri buğulu bir çocuk otururdu gözlerine ne zaman baksam. Senin ve annemin gidisiyle anladım gerçekten hayatın ne kadar daha zor olabileceğini
Güneşli bir günde sabah erkenden yollara düşmek, ağaçların, çalıların arasında yürümek, yürümek; sonra yorulunca bir Ardıç ağacının gölgesine sığınıp şöyle doya doya su içmek, yorulan ayaklarımı dinlendirmek ve selam verip geçen rüzgara selam vermek, sanki dokunsam elimin değeceği kadar yakın duran dağları uzun uzun izlemek.... Her sabah ki gibi yataktan kendimi zorla kaldırmaya çalışırken canım birden öyle bir çekti ki anlattigim resmin içinde bir karakter olmayı ....Anlatmak güç.... Çok öyle ağaç türlerinden anladigim soylenemez ama Ardıç ağacının benim için yeri ayrıdır. Köyde babaannemin evinin arkasında kocaman bir Ardıç ağacı vardı. Çevresi iki yetişkin insan elele tutuşsalar zar zor ellerini kavuşturacakları kadar büyük olan bu ağacın gövdesine destek verilerek yapılan çardağın altında geçerdi hane halkının öğleden sonraları. Ağacın gövdesine çivilenmiş bir kaç kereste parçası mutfak dolabı ve tezgahı niyetine uzun süre kullanıldılar. Govdesinin buyuk bir parcasi bilm
Yorumlar
Yorum Gönder