Mekanlarin Ruhlari

Oldum  olası evlere ve bahçelerine; eğer apartman  ise balkonlarına  bakmayı sevmişimdir; bahçelerinde kimlerin oynadığını, içinde gün be gün ne öyküler yazıldığını merak ettiğim içindir  belki de. Hele de akşam olupta evlerin ışıkları yanınca öykünün kahramanları daha da hareketlenirler, hikayeler daha bir çeşnilenir yanan her ışıkla birlikte....Ama bazı evler vardır ki bana onların duruşları hep hüzünü çağrıştırır; yalnız, kimsesiz ve en önemlisi hikayesiz  evler....  İşte çocukluğumun geçtiği eski mahallede yan tarafimizda tam da  böyle bir ev vardı. Anneannem dul bir kadının tek başına yaşadığını, o ölünce de evlatlarının evi boşaltmayıp içindeki eşyalarıyla öylece kapattıklarını söylemişti söylemesine de benim için özellikle geceleri,  karşı ev,  kendimce uydurduğum hikayelerin, arada bir yandığını hayal ettiğim  ışıkların ve hayal dünyamda duyduğum seslerin kaynağı ve bas kahramanıydı uzunca bir süre. Perdeleri zamanla güneşten ağaran evi 6 ayda bir havalandırmak için birileri gelir,  bende fırsat bulunca pencereden evin içini görebildiğim kadarıyla izlerdim. Sanki evin sahibi teyze birden dışarı çıkacak ve benimle göz göze gelecek sanırdım. Bu zavallı ev böyle 8-10 sene kaldıktan sonra bir gün satıldı ama malum 'Taht değişir, baht değişmez.' sözünü ispat edercesine bu kezde yeni sahibi Almanya'da çalışan bir işçiydi ve ev yine çok uzun seneler yalnızlığa  mahkum oldu ve benim için artık değil ama baska küçük çocukların hayal dünyalarına konuk olarak kendini teselliye devam etti.  Sonraları yine Almancı bir aile tarafından satın alınan, dayanan döşenen ama senenin 11 ayı sessiz ve kimsesiz  kalan bir yakınimizin evi  bende yine aynı duyguları çağrıştırmıştır. Nereden geldi bütün bunlar aklıma şimdi?? Evlerin ruhları diyordum.  Bir de hep sen şakrak seslerin geldiği, samimi, sımsıcak  şanslı evlerin de var olduğunu düşünmüşümdür zaman zaman. Yazın bahçesinde çeşit çeşit meyvelerin yetiştiği, içinde küçük bir  fiskiyeli havuz yada illaki hortuma bağlanmış bir musluğun olduğu, zaman zaman yapılan  'üstünü kirleteceksin.' uyarılarına aldırmayan bir yada bir kaç çocuğun oynadığı, bahçeden toplanan çalı çırpının üstünde çayların demlendiği, saçta böreklerin pişirildiği,  oyle sandalyelerde degil  el dokumasi savanlarin ustune eski basma  elbiseleri degerlendirerek yapilmis  rengarenk  irili ufakli minderlerin koltuk niyetine serpistirildigi,  illaki ördükleri veya işledikleri bir modelin üzerine konuşan bir kaç ev hanımının bulunduğu, üzerine güneşin bir göz kırpıp, rahatsız etmekten korkarcasına bir kaybolduğu bir ev düşünün. Çay kaşığı şıkırtılarının çocuk kahkahalarına karıştığı,  cocuklarin ise suyun önüne baraj yapmaktan tutun da çamurdan heykel denemelerine kadar bir dizi farkli aktiviteyi gonullerince yaptiklari bahçeli bir ev.... Aradan geçen onca yıla rağmen geriye dönünce hatırlayabildiğim  güzel anıdlaran birisidir belki de böyle bir evin bahçesinde geçen günler.... Sivaları dökülmeye yüz tutmuş, bahçesindeki meyve ağaçları çoktan kurumuş ve çocuk kahkahaları çoktan terk etmiş olsa da eminim o evde benim gibi özlemle anıyordur o zamanları...   Yıllar önce Malatya'nın bir koyunu ziyaret etmiştikte bir sürü terk edilmiş evi göstermişti gittiğimiz evin sahibi ve sahiplerinın bir çoğunun yurt dışına göçtüklerini ve bahçelerin ve evlerin sahipsiz kaldığı söylemisti de  yine mahmur bakışlı evler yüreğimi burkmuştu.  Allah içinde güzel hikayelerin yazıldığı yalnızlık kokmayan evler nasip etsin bizlere... Sırça köşklerde yapayalnız kalanlardan da etmesin.Son olarak bir ev turkusu:
http://www.youtube.com/watch?v=k3zX9u8sfEY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci