Kiraz, Visne, Armut ve Samantha


Son yazılan yazı 'Mutluyum' başlıklı olunca insan bir daha o ruh haletine girene kadar yazmayı istemiyor galiba...Günler, haftalar derken- beklenenin 'Godot' olmasından mütevellit sanırım- beklenen gelmeyince beklemekte manasını yitiriyor aslında... Şimdi bakıyorum da kocaman TGİF! yazdıracak kadar beni sevinderen şey ne kadar önemini kaybetmiş bile gözüm de... Şimdi buraya yazsam okuyan bir çok kişi büyük ihtimal burun kıvıracak, dudaklarında belli belirsiz alaysız bir gülümse takip edecek onu...

Bu gün aslında birbiriyle bağlantısız aslında düşününce gayet bağlantılı izlediğim iki yeni filmden bahsetmek istiyorum size... İlki 'Saving Mr. Banks' adli yeni Disney filmi. Gece yarısı gayet sinirleri bozuk bir şekilde ruh haletimi değiştirecek ve uykumu getirecek bir şeyler ararken karşılaştığım ama izledikçe rahatlatan, sevimli bir film. İnsanın çocukluğunda yaşadıklarının nasıl hayat boyu onu takip ettiğini anlatan ama ne yaşanırsa yaşansın olanların hayatınıza gölge etmesine yada önünüzü aydınlatması kararının size kaldığını vurgulayan hüzünlü ama gülümseten bir hikaye... Herkesin hayatında bir Mr. Banks ve Ms. Pope var vesselam.... Benim çocukluğuma damgasını vuran anneannem sanırım Ms. Pope rolünü oynasa fena olmazdı.  Mr. Banks ise kısmen annem ve kısmen de babam olabilirdi. Bütün bunlar bugün eski fotoğrafların arasında elime geçen, muhtemel buraya gelirken annemlerin albümünden arakladığım eski bir resmin çağrıştırdıkları aslında...  Kırmızı örgü eteğim, kırmızı kilotlu çorablarım, yandan sarkan örgülerim, örgüleri tutan tüllü lastikli tokalarım, yüzümde kocaman bir gülümseme ve sırtımda kırmızı eski tarz sırt çantasının sol omzundan sarkan kulpu, üzerimde kırmızı örgü bir kazak...Mevsimlerden sanırım ilk bahar, hava hala tam ısınmamış olmalı ki üzerimdekiler pek hafif şeyler sayılmaz. Yanda annemin çalışıtığı iş yerinin bahçesinden getirip ektiği ismini bilmediğim püsküllü bir çiçekten kestiriyorum mevsimi... 9 yaşıma kadar yaşadığım evin bahçesindeyiz. Şimdi düşündüm de hiç bir evde 9 sene üst üste yaşamadım o evden sonra... Bahçesinin duvarları sivasız briketlerle çevrili. Bahçe komşularımızdan biri anneannemler.. Bu yüzden duvarın o yani diğer üç tarafa göre daha alçak örülmüş. O tarafa dayalı 4 basamaklı tahta bir merdiven.  O merdivenle ilgili sayısız hatıranın içinde bir tanesi var ki alnımda üç dikiş iziyle kendini asla unutturamaz. Resimde gürünmese de yan tarafta yan yana iki tane kiraz ağacı. Duvarın öte tarafında köku anneannemlerde olan Leylak henüz açmamış ki resim de görülmüyor. Merdivenin yine öbür yakasında bir nar ağacı vardı sanki... Bizim bahçeyi kirazlarıyla, dedemlerin bahçesini de vişneleriyle severdim. Bu iki meyve biribirini  o kadar yakın takip eder  ki...Önce kiraz bütün alımıyla, al al rengiyle arzı endam eder, kulaklarıma küpe olurdu. Taze dalından koparıp yemesi ne de tatlıdır. Kiraz güzeldir ama geçicidir. Halbuki vişne öyle değildir. Mayhoş tadı bir yana onun toplanıp kurutulmasını, reçel yapılmasını ve sonraki seneye kadar kahvaltılarda hep endam etmesine bayılırdım. Kurutmak için çiğlerin üstüne serilen vişneleri  damın başına her çıktığımda birer ikişer götürdüğümü de artık itiraf etmem gerek sanırım. 'Savıng Mr. Banks' den buralara nasıl geldi konu tam bende bilmiyorum ama sanırım filmde ki armut nasılsa benim içinde vişne ve kiraz öyleydi. Fırsatını bulunca izleyin bu filmi derim...

Aslında ikinci film için ayrıca bir post yazmak mantıklı olurdu ama biliyorum ki fırsat bulamama ve arada kaybolma ihtimali muhtemel bu yüzden kısaca da olsa yazmalı bir şeyler. Filmin ismi 'Her' İmdb puanını 8,4 görünce izlemeye ikna olduğum söylenebilir. Yakın gelecekte bir zaman olduğunu tahmin ettiğim bir zaman diliminde eşinden yeni ayrılmış yalnız, hayatını başkalarının mektuplarını bir internet sitesi adına yazan, büyük bir gökdelenin oldukça üst katlarında, muhteşem bir şehir manzarasına sahip dairesinde yaşayan kahramanımız Theodore bir gün yeni bir işletim sistemiyle tanışır. İsmi 'Samantha' olan bu işletim sistemi bi kulaklık ve ipod büyüklüğünde bir ekrandan ibarettir. Onu geliştiren yüzlerce programcının zekasına, hislerine ve sezgilerine de sahip olan Samantha iddia ettiği üzere aynı insanlar gibi kendi kendine gelisebiliyor, dönüşüyor, insansı duygular hissedebiliyor. Zamanla Samantha yumuşak sevgi dolu ses tonu, zekası ile Theodore için bir işletim sisteminden çıkıp bir kız arkadaşa dönüşüyor. Filmin özeti kısaca böyle ama aslında çok katmanlı okunacak bir kitap gibi insana öyle şeyler fısıldıyor ki geleceğe dair... Bir an Bir Samantha da benim olsaydı diye düşünmeden edemedim. Düşünsenize sizi düşünen, faturalatınızı yatıran, e postalarınızı okuyup cevaplayan,  gereksizleri silip önemli gördüklerini dosyalayan,  sabah sizi uyandıran, git dediğinizde hiç itirazsız giden, gel dediğinizde ikiletmeden gelen, analitik düşünüp sizin için işlerinizi ayarlayan ,  birlikte sizinle her yere gelen, size sürekli yeni fikirler veren, daha daha neler yapan ve yapabilen bir arkadaş... Filmi anlatıp daha fazla tadını kaçırmayayım izlemek isteyenler için ancak filmin sonuna doğru bir sahne var ki işte insanlığın geleceği dedirtiyor. Kahramanımız metronun merdivenlerinde Samantha'nın 8 bin küsur insanla arkadas ve 600 kusur kişiyle arkadaştan fazlası olduğunu öğrenirken gözü bir an merdivenlerden çıkan insanlara takılır. İstisnasız herkes kendi isletim sistemiyle konuşup sohbet ederken birbirleriyle o kadar alakasız ve soğuklardir ki... Şimdilerde Samantha kadar olmasa da herkes elinde gezdirdiği smart telefonlarla o kadar ilgili ki...Elimizin altında olmasa adeta kalp kirizi geçirecekmiş gibi hissettiğimiz telefonları yada ipadl eri her 5 dakika da bir açıp neyi check ediyoruz, yada ne  bu kadar önemli bilmiyorum. İkili konuşmalar esnasında bile gözlerimizin arada telefona kayması, yada yanımızdaki dururken telefonda sohbet ederek geçirdiğimiz onca zaman sanki Samantha'nın ayak izleri gibi geliyor. Ne dersiniz? Sizce de Samantha çok uzakta değil, değil mi?????

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci