İçim Dışım Sonbahar



Sonbahar ne güzel mevsimsin sen. Sana düzülen methiyeler, adının geçtiği şarkılar, senin fonunda çekilen filmler, resimler hepsi am hepsi ne de güzeller... Neler hatırlatır bana senin adın bir bilsen. Gözümü kapattığımda senin adınla beraber canlanan o kadar çok resim  ve hatıra var ki..
İşte biri... Küçük evimizin balkonundayım. Hava puslu mu puslu... Balkonun ıslak parmaklıkları hiç umurumda değil. Şöyle yaslanıp dalmak istiyorum manzaraya... Karşıdaki sıvası yıllar önce bitmiş ama bir türlü boyanmamış evin balkonuna takılıyor gözlerim. Yağmurda unutulmuş bir kaç parça çamaşır.. Terkedilmenin verdiği acıyla savruluyorlar hafif esen rüzgarda. Annemin balkon çiçekleri... Kaderlerine razı olmuşçasına boyunları bükük, renkleri soluk. Biri dışında diğerleri kısi balkonda geçirmeye mahkum. Yılbaşı çiçeği olanca mağrur duruşuyla anneme içeri taşınma vaktini hatırlatır.

O zamanlar meyveyi kasayla alırdı babam. Balkondaki sedirin hemen altında bir kasa dolusu elma... Şöyle irice bir tanesini seçip manzaraya karşı kütür kütür yemeli. Yandaki meyve sepetinde bir kaç ayva, portakal, mandalina.... Elimi uzattığım portakallardan birinin kan portakalı olmasını umut etmiyor değilim. Nar sonbaharın maşuklarından biri. Muhteşem dizilişi hem göze, hem ruha, hem damağa hitap etmez mi?

Bir diğer sonbahar manzarası nerdeyse 7 yıl her okul günü yürüdüğüm yola dair. Sıra sıra dizilmiş çınar ağaçlarının yaprakları arada bir yüzünü gösteren güneşle iyice gevrekleşir ki benim için eğlence o zaman başlıyor demektir. Yapraklarının üzerinde sekerek yürürken çıkardıkları sesler pek iç gıcıklayıcı. Yerdeki su birikintilerinde yandaki inşaattan sürüklerinip gelmiş kumların üstüne basmak bir diğer sonbahar eğlencesi... Babamın 'Hiç önüne bakmıyorsun kızım yolda yürürken. ' ikazlarına rağmen yapraktan yaprağa sekmek, şu birikintilerine basıp geçmek yol eğlencemin vazgeçilmez bölümleri...

Sonbahar demişken anneannmelerin mutfak penceresini hatırlamadan geçmem haksızlık olur. İşte yapraklarını dökmüş elma ağacı, yanında cirilciplak kalmış kayısı agaci.. Yarı beline kadar sarkıp sokağın sessizliğini dinlemekle birlikte soba bacalarından yükselen dumanların tablosunu izlemekte gözlerim. Ellerim soğuktan buz gibi olmuş. İçeriye girip sobada ısıtmalı biraz. Kapıyı açar açmaz kapat ikazıyla hafifçe irkilip sobaya doğru uzanıyor ellerim. Sobanın üstündeki ibrikten damlayan sular anında buharlaşıp gözden kaybolmakta. Kestane olaydı iyiydi şimdi. Sobanın hemen yanında ilisin diye konulan anneannemin bahçeden kopardığı hurmalar. Bu mübareklerin sertini severim. Kekre olmayacak ama. Derisindeki siyah kırcıllar istediğim türden olduğuna dair işaretler vermekte. Anneannemin metrelik tesbihi sedirin üstünde. Kim bilir kaç tesbihi birleştirerek yaptığı büt metrelik tesbih sobanın en yakın dostlarından biri.

Birde  efsane bir pikmik manzarası geliyor aklıma. Şehirden öyle çok uzak sayılmaz; yarım saat mesafede ormanlık bir yerde bir sonbaharda ailece yapilan bir piknik. Hava soğuk, hatta ince ince de yağmakta yağmur. Babam sucuğuyla meşhur kasaptan mangallik sucuk almış. Rüzgar almayan dulda bir yerde babam mangalı yakarken ben kısa mesafe arazide keşifteyim. Cam ormanında sonbaharla birlikte değişen alic ağaçları, tesbih çiçeği çalışı.  Alıcın üstünde kırmızılı sarılı minik alıçlar. Ah toplayabilsem biraz. Bizimkilere de götürmek istiyor gönlüm. Arda bir kaç tane ağıza atmadan olmaz. Biraz sonra mangalın hazır olduğu sesiyle alic avim son buluyor. Yarım ekmeğin içine yarım sucuğu yatırmış babam. Yanında yine mangal üstünde pişirilmiş çay. Ne saadet! tarifi imkansız. Annem üşüdüğü için arabadan inmiyor. Ona sucuk ekmek servisi ve çaydan sonra bir avuçta alic ikramı. Yağmur hızlanmak üzere. Acele etmek lazım. İşte hızlandı bile. Haydi herkes arabaya. Kardeşim, ben, annem arabada ormana inen yağmuru izlerken babam mangalı topluyor. Sucuğun acılığından mütevellit bir ic geçirme hali hepimizde. 'Elma yiyin.' diyor annem uzatarak iki sarı elmayi....

Bu seferde kendimi memleketimin dar sokaklarında buluyorum kendimi. Kapalıçarşıya doğru yürüyorum. Baharatların kokusu mest etmeye yetiyor beni. Sıcak çörek almalı fırından diye düşünüyorum. Bakırcılar sokağı parlayan bakır eşyalarla gözümü alıyor. Biraz ilerde marangozların bulundugu yer var. Gözüme şimşir tarak erişiyor.  Oyma çeyiz sandıkları boy boy ne güzel bir manzara oluşturuyor. Elimle ceviz oyması bir sandığı okşamadan geçemiyorum.  Özündeki ceviz ağacıyla selamlaşıyorum içimden. Manifaturacılardaki rengarenk kumaşların görüntüsü ne hoş. Basma, viskon, saten, pazen, kadife, ses, cıbınlık...  İşte fırına ulaştım. Biraz sade, biraz şekerli. Nefis kokusu sarmış bütün sokağı.  Artık eve dönme zamanı. Bir alt sokaktan kalkar Yavuz dolmuşları. Dolmuş durağına giderken kadayıfçi gözüme takılıyor. 750 gram almalı diyorum kendi kendime. Annem fırın tepsisi ölçüsünü sıkı tembihlemiştir. Hadi tereyağı yoksa evde... Yandaki dükkandan yarım kilo da tereyağı almalı. Fırında kızarmış kadayıf da bir sonbhara manzarası... Bol cevizli..

Son aklımda kalan sonbahar manzarası üniversite yıllarından. Kendimce gizli bahçe olarak adlandırdığım fakültenin arka tarafındaki ağaçlık alandaki banka oturup Anakara'nın sonbahar manzarasını izliyorum. Yalnızım. Okuduğumuz kitaptaki kahramanları düşünüyorum büyük ihtimal. Belki telefon açıp bizimkilerle konuşuyorum.  Sarının,kırmızının, yeşilin, kahverenginin her tonu var önümdeki nefis tabloda. Keşke resim kaabiliyetim olaydı diye düşünüyorum. Dilimde Candan Erçetin'den Sonbahar şarkısı.

böyle işte Sonbahar... Ne güzel mevsimsin sen. Ne çok resim, ne çok hatıra saklı yalnızca isminde dahi....

Yorumlar

  1. ne güzel yad etmişsin hatıraları..yaşadığımız günlere vefamız onları anmak olsa gerek..ne vefasızız..halbuki ne iyi geliyor anmak..güzel günleri özlüyoruz biraz hüzünleniyoruz belki ama o andaki huzur ve mutluluğumuz sanki yayılıyor bu anımıza..neyse sabah sabah çok iyi geldi bu yazı..işe geldim ne gazete bakasım var ne haber ne alışveriş sitesi, bunlar ritüele dönmüş durumda ne yazıkki , dedim dostumun bloğuna bi bakayım bana iyi gelir..netekim geldi..hasretle kucaklarımm

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Umut iyi bir kahvalti, fena bir aksam yemegidir.

YASAMAK ZOR ZANAAT VESSELAM...

Ardic Agaci